19 Aralık 2013 Perşembe


Benim için müzik çok önemli. Her anda, her ruh halinde dinleyebilirim. Ya da ruh halimi müziğe göre belirleyebilirim.
Üzgünsem bana destek olur müzik, o çalar ben ağlarım.. Ağladıkça hafifler açılırım..
Eğer mutluysam müzik de mutludur, insanlar mutludur daha da mutlu olurum..
Bir de çalan müziği insanlarla özdeşleştirmesi var ki o paha biçilemez..
Kaç sene sonra bile aynı şarkıları aynı kişilerle özdeşleştiriyorum.
Hele biri var ki onu düşünmediğim zamanlarda bile bazı şarkıları onunla özdeşleştiriyordum. 
Hele eski şarkılar.. Bayılıyorum dinlemeye çok güzeller.
Yeşilçam klasikleri.. Eski pop müzikleri.. 70ler 80ler 90lar..
Çok çok seviyorum müziği..
En büyük sığınağım.. Hüznümü sarıp sarmalayan, ben hiç terk etmeyecek bir yakın arkadaş gibi sanki..
Aşklarımı anlattığım, bana aşkları anlatan, aileme olan özlemimi gideren, beni teselli edip yatıştıran..
Sanki kendi içime dönüyorum kendi kendimi dinliyorum müzikle beraber..
Hem güldürüyor, bazen de düşündürüyor..
İşte böyle bir şey ya..
Çok yazarım çok söylerim de bu kadar yetsin bu sefer..

p.s Bu şarkıyı da dinlemeden duramıyorum ne zamandır. Çok güzel değil mi??

1 Aralık 2013 Pazar

"Aşk yok olmaksa şimdiden... Yar ben yokum bende zaten!"

Çok sevdiğim... Hep sevdiğim... Ve ne olursa olsun çok seveceğimsin sen. Kader oyunlarını güzel oynar ve iyi blöf yapar, yavaştan anlıyoruz bunu.
Ve anladığım yegane şey, aşkın her ne olursa olsun insanı küle çevirdiği.
Bilmediğimiz ne çok şey var, öğreneceğimiz ne çok şey.
Ben ağlarken gözlerin kıpkırmızı ve biliyorum ki arkamı döndüğümde sen de ağlamaya başlamıştın.
Sadece, benim yanımda ağlamazsın sen.
Ben şimdi çok karar veriyorum, az düşünmeye çalışıyorum. Yine çok kabus görüyorum ve her zamankinden fazla endişeleniyorum.
Ben şimdi boş bir arazide kaybolmuşum gibi hissediyorum ve sen bana bakmıyorsun bile.
Sen bana bak diye çırpınıyorum, bir kuş gibi inceden inceye.
Ben yarın büyük laflar edeceğim sevgilim.
Yanımda olur musun?
Erkeklerin düşünme yapısı gerçekten çok ilginç. Karşılıklı ilişkilerde özellikle. Kadınlardan nasıl bu kadar farklı olabiliyorlar anlayamıyorum bazen. Ya da bizim gibi kadınlardan diyelim. 
Naçizane fikrim kendimi ve çevremdeki bazı kadınları güçlü kadınlar olarak tanımlıyorum ben. 
Kendi ayakları üzerinde durabilen kadınlar..
Ayakta kalmak için bir erkek dayanağına ihtiyaç duymayan kadınlar...
Bu konunun yetiştirilme tarzıyla ilgisi var muhtemelen. Babalarımız özellikle bizi böyle yetiştirdi. Hatırlıyorum da bir gün babamla konuşurken seni biz öyle yetiştirdik kendi ayaklarının üzerinde durabilirsin sen sonsuz güveniyorum demişti bana. Canım.

Ama çoğu erkek böyle kadınları çekici bulmuyor nedense. Nedense kendilerine ihtiyaç duyan kadınları tercih ediyorlar. Tabiri caizse kendilerinden daha gerizekalı kadınları. Böyle kadınlardan oldum olası nefret ederim. Böyle kadınları tercih eden erkeklerden de. 

Bana göre bir kadını koluna takıp işte bu da benim eşimdir demek istiyorsan, onu kendinle eşit tutmak zorundasın. 

Eğer dış dünyada kadın erkek eşitliği var diyorsan o evin içinde de eşitlik olacak. İkiniz de koca gün çalışmışken hatta bazen kadın daha çok çalışırken o eşikten adım atıldığında dengeler değişmeyecek. Sen televizyon karşısına geçerken eşin mutfağa yemek hazırlamaya geçmeyecek. 

Evlilik için demiyorum sadece bunu. Evde annen için de aynı şey geçerli. Ya da kız arkadaşın için. 
Sen kız arkadaşını sindirmeyeceksin. Onu zorla sinik ezik bir insan haline getirmeyeceksin. ona saygı duyamayacaksan da bu yola hiç çıkmayacaksın bu kadar basit!!!

19 Kasım 2013 Salı

Müziği çok severim ben.  Her anımda müziği dinleyebilirim hangi ruh haline sahip olursam olayım hiç fark etmez.

Şu an bir yandan ‘güzeliz iki deli’ şarkısını dinliyorum bir yandan da ne yazsam acaba diye düşünüyorum. Aklımda o kadar şey var ki... 

Hepsi parçalar halinde ve anlamlı cümleler haline gelmeyi bekliyor.  4 senedir güldüğümüz konuştuğumuz şeyler dönüp duruyor. Hangisini yazsam hangisinden başlasam bilemiyorum. Öyle boş boş bakıyorum ekrana sadece…

Her şey müzikle başladı aslında.

‘Bak bu şarkıyı dinledin mi Melis?’ deyip şarkı sözünü ona göndermemle beraber onun şarkı sözünü tamamlaması ve işte bu kadar.

Bundan sonraki 4 sene boyunca hiç ayrılmayan, hep karıştırılan hatta bizi ilk defa tanıyanlar için çoğu zaman ‘kardeş misiniz siz??’ sorusuna maruz kalan iki kişi olacaktık.

O kadar sene içinde neler konuştuk neler dedik nerelere gittik hiç hatırlamıyorum.

O kadar sözün içinden hatırladığım tek bir cümle var;

‘Her ne olursa olsun bize bizden başkası dost değil!!’

Dayanamadım yine eski fotoğrafları karıştırdım. O kadar çok fotoğrafımız var ki üniversite hayatımızın canlı kanıtları gibi sanki.

Şimdi bunları neden anlatıyorum ona gelelim. Bugün Melis’ciğimin doğum günü. Ondan böyle eskilere daldım gittim. Benim için anlamları çok büyük. Dedim ya o kadar çok anı var ki sığdırılabilecek tek yer kalplerimiz.

İyi ki doğmuş canım benim.

İyi ki var.

İyi ki varız.

Güzeliz iki deli :)

16 Kasım 2013 Cumartesi

Gece çok düşünmemek gerek, uyku kaçar maazallah.


Turgut Uyar'ı severim mesela. Kahveyi de.
Yağmurlu günler güzeldir ama ayakkabım su alıyorsa yağmasın yağmurlar.
Hava soğuk, ellerim üşüyor ve aklım onda.
Dostluk nedir mesela, kaçıp gitmek olarak algılıyorum ben genelde. Çünkü insanlar hep bunu yapıyor.
Bir de, benim kedi niye az uyuyor? Kediler çok uyumaz mıydı?
Üzerinde adımın yazdığı kupayı aldım elime ve kalem aslında çok daha samimi. Ben yazmak için klavyeyi kullanıyorum.
Herkes bir şeylerden korkuyor ve herkesten en çok ben korkuyorum. Mesela düşmekten korktuğum için hiç paten kaymadım ben, kilomla dalga geçerler diye spora gitmekten çekindim ve sesimin güzel olduğunu söylemelerine rağmen hala insan içinde şarkı söyleyemem.
Çünkü ben korkuyorum.
Gerçi, bu durum Turgut Uyar'ı seviyor olmamı ve ilginçtir ki kahveyi seviyor olmamı hiç bağlamıyor. Ama tüm bu korkular beni bağlıyor işte, sorun o.
Anlatabiliyor muyum?

8 Kasım 2013 Cuma

Geçmişi değiştirebilseydik keşke.
Bazı insanlarla hiç tanışmamış olmayı dilerdim. Ya da bazı hareketleri hiç yapmamış olmayı..
Belki de hayatımın bir evresinde daha cesur olmayı..
Daha çok gülmeyi mesela..
Daha çok eğlenmeyi..
Daha çok sevmeyi...
Ve belki de sevdiğimi söylemeyi..
Bazı şeyleri ertelerken sonunda bir de bakıyoruz çok geç kalmışız. Oysa ki değiştirilmesi mümkün değil  bunların. Geçmişi değiştiremiyoruz ne yazık ki. Ne kadar istesek de olmuyor. Değiştirebildiğimiz tek şey 'şimdi .. Şu an..
Ve eğer geçmişinde bir şeyi değiştirmek istiyorsa insan şimdi başlamalı buna.. Vakit kaybetmeden.. Şu an..

5 Kasım 2013 Salı

Gün gelmiş, söyleyecek sözlerinizin hepsini bir bir tüketmişseniz, veyahut çok mutlu olduğunuz bir anda ne diyeceğinizi bilemezsiniz...
Yazarsınız.
Biz de yazdık işte.
Nergis'le ben, nedendir bilinmez, girdik bu işe.
Üniversite hayatını "Aa siz kardeş misiniz?" sorularıyla geçirmiş, farklı hayatların aynı yolda yürüyen kızlarıyız biz.
Enn en ortak noktamız: okuyor ve yazıyor olmamız.
Ben, Melis, kıvırcık saçlarını karıştıra karıştıra hayatını çözmeye çalışan ve adım attıkça yolun sandığından daha da uzun olduğunu anlayan kız. Sinirlenince bağırır, erkek-kadın ilişki düğümünü çözmeye çalışır ve olur olmadık düşünür.
Ve sayın kalemdaşım, Nergis, kıvırcık saçlarını hoplata hoplata yürür, sinirlenince susar ancak acılarını gülüşleriyle ve ailesiyle uzun uzun konuşmalarıyla paylaşır. Erkek-kadın ilişkisinde şanssız olduğunu düşündüğünden, şu kocaman dünyada kalbine sığdıracak adama daha denk gelememiştir.
Gerçekten, okudukça sever misiniz bizi merak ediyorum. Ama biz sokakta gördüğünüz, korkuları ve hayalleri olan herhangi bir genç kızdan biriyiz işte.
Biz, aslında siziz.
Sevin bizi.

Bu akşam oturdum bir yarım saatten fazla ne yazsam diye düşündüm. En zor da ilk yazı sanırım. İlkler her zaman zordur. Yenilikler, yeni başlangıçlar.. Kendini sağlama almayı seven biri olarak sanırım yeniliklere biraz kapalıyım.

Bir gün Melis le konuşurken aniden bir fikir atıverdi ortaya. 

'Hadi ikimize ait bir blog açalım..'

Yazı yazmasını delicesine seven bir insanım aslında. ilkokul 1.sınıftan beri bir günlüğüm var. Ama bu internette blog fikri benim için yeniydi ve açıkçası daha önce söylediğim gibi yenilikleri pek sevmem ben. Her şey aynı olmalı alışkanlıklar, rutinler.. 

Ve de partneriniz bu kadar iyi yazabilirken insan korkmuyor da değil. 
Sonuç olarak bunun sadece yazı değil fotoğraf, geziler, kitaplar vesaire de içeren bir blog olmasına karar verdik ve işte burdayız. 

Peki ne içerecek bu blog. Şimdi biz gülmeyi çok seven insanlar olduğumuz için 'komikli şakalı' bir blog olacak. 
Ama madalyonumuzun bir de diğer yüzü var. Bunalımlar, kalp kırıklıkları, büyüme sancıları... 

Ama hayat acısıyla tatlısıyla hayat değil mi zaten. Hayat her zaman güllük gülistanlık olsaydı ne zevki kalırdı. Güleceğiz, ağlayacağız, eğleneceğiz, gezeceğiz ki ona hayat diyebilelim..

P.S Çok uzun oldu değil mi?? Boşboğazın tekiyim aslında genel olarak. Beni de böyle kabul edin napalım :)